12 Eylül 2015 Cumartesi

Yeni Saç Rengi

 Kendime biraz özen göstermeye karar verdim. Dün gittim saçlarımı boyattım. Yıllardır isteyipte cesaret edemediğim renge, kızıla.. Kızıl da, öyle bir kızıl ki bayıldım resmen renge, aynaya geçip seyrediyorum sürekli.. Gerçi fazla kullanamıyacağım, akıp gidecek muhtemelen ama olsun. Bir iki haftaya kadar tekrar boyatmam gerekecekmiş.
 Ya kuaför akar deyince aklıma geldi. Muhtemelen ben ölürüm de, yıkadıktan sonra saçımın rengi kefene akar diye düşündüm. Sanırım anksiyetem hafiflemesine ragmen hala benimle.
 Allah' a şükür şuan da ölümcül bir rahatsızlığım yok. Olabilr elbet. Hepimiz ölmek için doğmadık mı. 26 yaşında sağlıklı bir insanın ölme olasılığı ne kadarsa benim de o kadar işte. Hatta deli gibi kan kanseri olmaktan korktuğum dönem, kan tahlillerinden sonra doktora sormuştum. Kan tahlillerim tertemizdi ve doktor; "benim lösemi olma ihtimalim nasılsa, seninde öyle' demişti. Ama doktorlar da lösemi olabilir. İnsan sonuçta...
 İşte böyle kafamda deli düşüncelerle günler geçiyor...
Pazartesi psikiyatriste gidecem Allah izin verirse, artık br psikologla da görşmek istediğimi ve kendimi yalnız hissettiğimi söyleyecem. Anlatacak o kadar çok şey var ki, çok ağırlaştım.  Sanki hepsini, her şeyi sırtımda taşıyor gibiyim. Yoruldum...
 Derleşecek kimsem yok ve ben herşeyi içime atıyorum. Gece uykumda dişlermi kiltliyorum sanırım sabah kalktığımda diş etlerim kanamış oluyor ve dişlerim çok ağrıyor...
Sakinleşmem lazım, gevşemem lazım. Ama nasıl yapacağım hiç bilmiyorum...

9 Eylül 2015 Çarşamba

Ölüm

 Yaklaşıyor, yaklaşmakta olan. Ve siz gülüyorsunuz da, ağlamıyorsunuz! Ve siz gaflet içinde oyalanıyorsunuz! (Necm Suresi 57.60.61.ayetler) ...

Hep aklıma geliyor bu ayet. Dünya hayatının ne kadar boş olduğunu hatırlatıyor bana. Hepimiz ölmek için doğmuşuz işte ötesi var mı?

Ne kadar bağlıyız dünya hayatına, hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz. Gülüyoruz da ağlamıyorız. Annem de diyor 'ben hayatımı yaşıycam, gülücem, oynayacam, gezecem, tozacam'
Tamam da nereye kadar, sonra ne olacak, ne kalacak yanına. Hesap günü gelmeyecek mi?

Ölüm aslında öyle doğal ki.. Ama kabullenemiyoruz işte, hiç ölmeyecekmişiz gibi davranıyoruz. Aklımıza bile getirmiyoruz ölümü...

5 Eylül 2015 Cumartesi

Herşey Nasıl Başladı

Herşey mart ayında başladı. Yüzümde geçmeyen sivilceler vardı ve ben onlara kafayı takmıştım. Bir nedeni olmalıydı geçmemelerinin ve ben bu nedeni karaciğere bağladım. İflas etmiş olmalıydı. İnternete baktım aman!!! ne panikti ama. Kendimi öyle inandırmıştım ki hasta olduğuma, her yerim kaşınmaya başlamıştı. Sürekli kaşınyordum. Karaciğer rahatsızlıklarının belirtisiymiş bu. Gece uykularım kaçıyordu, sürekli kaşınmaktan. Delirmek üzere olduğumu farkedememiştim...

 Öldüğümü düşünüyordum. 4 yaşında ki kızımı. Hatırlar mıydı acaba beni. Sever miydi, kızar mıydı acaba erkenden öldüğüm için.
Bu düşünceler beni iyice çıldırtıyordu ve kontrolü kaybedeceğimi hissediyordum.
 Yapayalnızdım, öyle hissediyordum. Yanımda yalnızca 'karıcım bişeyin yok' diyen kocam vardı ve bu hiç bir işe yaramıyordu. İleriki zamanlar da yaramadı zaten...
 Bilmiyorum işte seviyordum onu ama bana yetmiyordu. Fazla sakindi bana göre, fazla olgun.
 Bilmiyorum her kadında var mıdır bu düşünce ama ben biraz sert adamları severim; daha aktif, sinirli hatta. Benden güçlü olsun isterim ve bunu belli etsin. Sahiplensin beni, arkamda dursun, sorgusuz sualsiz güveneyim isterim.
Şansıma benim sevdiğim adam da bunların tam tersi. Benden yaklaşık 10 yaş büyük, olabildiğince sakin, olgun, kavga sevmeyen bir adam.
Kendimi yalnız hissedişim bu yüzden miydi acaba. Severek evlenmiştik ve 5 yıldır evliydik kocam hala 'aşkım, karıcım' diye seslense de bana her evlilik gibi sıradanlaştı bizimki de..
Sıradan, işten gelince tv karşısında uyuyan, ilgisiz düşüncesiz bir adama dönüştü işte ve göremedi çoğlıklarımı, çırpınışlarımı...

Yeniden Başlıyorum...

Eski bir bloggerım ben aslında. Yazmanın sihrini, anlatmanın muhtesemliğini bilen nadir insanlardanım. Geçen hafta aklıma geldi, yazılarımdan bir kaç tanesini google da arattım. İzinsiz paylaşan çok olmuş. Kızdım ama kendimle gurur da duydum. 'Geri dönmeliyim' dedim kendi kendime.

Değiştim ben. Evlendim, anne oldum. Ama bu sıradanlık bana göre değil. Evin içerisine tıkılıp kaldım. Ruhum acı çekiyor, hemde çok.

Eski şeyleri özlüyorum, yazı yazmayı ve bol bol okumayı. Beni 'ben' yapan şeyleri özlüyorum. Son 6 aydır iyi değilim. Delirmenin bir önceki aşamasındayım. Yeşil reçeteli ilaç kullanıyorum ve doktorum bana ne iyi gelirse onu yapmamı söyledi.

Bende öyle yapacağım...